top of page

Özgüven Eksikliğinin Nedenleri Nelerdir ?


Özgüveni Kırma

İnsan doğuştan bazı yeteneklere ve farklı zeka düzeylerine sahiptir. Ancak insan hiç bir zaman özgüvene sahip ya da özgüvenden yoksun bir birey olarak dünyaya gelmez. Bu tamamen yaşamla ilintili bir durumdur. İnsanın geçmişindeki ve özellikle bebeklik ve çocukluk dönemindeki yaşantısının izleri onun kendisine ve dolayısıyla çevresine bakışını belirler.

Bebeklik Dönemi: İnsanda güven duygusu bebeklik yaşamıyla başlar. Özellikle yaşamın ilk yılı bebeğin güven duygusunun geliştirilmesi açısından çok büyük önem taşır. Zaten ilk yıl aynı zamanda güven ya da güvensizlik evresi olarak bilinir. Bu evrede bebek için anne, dünyanın tamamı olduğundan psiko-sosyal ve duygusal gelişimi büyük ölçüde onunla olan etkileşimine bağlıdır. Sevgi, sefkat ve ilgi gören bebek, acıkınca doyurulacağının, ıstırabı olunca dindirileceğinin farkına varır ve kendisine bakan kişiye karşı güven duygusunu geliştirmeye başlar. Yaşamın ilk yılında oluşan bu duygu, temel güven duygusudur. Yaşamın bu evresinde bu duyguyu kazanan bir bebek dünyaya güvenebilir ve inanabilir bir biçimde bakmayı öğrenir. Buna karşılık bebeğin isteklerine karşı duyarsız kalan, yeterli sevgi ve ilgiyi göstermeyen, daha çok onları kendi hallerine bırakan anneler bebeklerine gerekli güven duygusunu aşılayamazlar. Bu duyguyu yeterince hissedemeyen bebek, dünyaya korku ve nefretle bakmayı öğrenir.

Doğumdan sonra bebek ve anne arasında duygusal ve yakın bir bağ kurulmalıdır. Erickson da yaşamın ilk yılını güven ya da güvensizlik oral doyum evresi olarak tanımlar. Hayatın ilk yılında bebeğin psiko-sosyal görevi güvenmeyi öğrenmektir. Bebekle anne arasında kurulan güven duygusu bireyin ileride kuracağı ilişkilerin temelini oluşturur. Kendisine güvenen kişiler başkalarının gözünde değer taşıdıklarını bilirler. Dolayısıyla rahattırlar, severler, sevilirler.

İhmal Edilme: Her bireyin doğuştan gelen ve karşılanması gereken temel bazı psikolojik gereksinimleri vardır. Bu temel gereksinimler doğumdan sonra aile içinde karşılanır. Temel gereksinimleri karşılanmayan, ihmal edilmiş bir çocuk, normal psikolojik gelişimini sürdüremez ve özvarlığını benimseyemez. Karşılanması gereken bu temel ihtiyaçlar başında sevgi gelir ve bunu güven duygusu izler. İnsanın yaşamı boyunca her zaman sevgiye gereksinimi vardır. Ancak çocukta sevgi gereksinimi çok daha önemlidir ve sevgi onun en doğal besinidir. Çocukla, sevgiyle beraber beden temasının da kurulması gerekir. Onu tutarak, kucaklayarak, okşayarak ve öperek beden teması sağlanmalı ve bedenin sıcaklığı verilmelidir, Sevildiğini hisseden ve kişiliğine saygı gösterilen çocuk da başkalarını sever ve onlara saygı gösterir. Kendisini değerli gören ve sevildiğini hisseden çocuk zamanla güven duygusunu geliştirmeye başlar.

Çocuk güven duygusunu kazanırken anneyle babanın her ikisine de gereksinim duyar. Onunla oynayan ve düştüğü zaman kucağına alan baba farkında olmadan 'seni seviyoruz, bize güven' mesajını verir. 'Sevgi bakımından anne sıcaklığına ve kucağına ne kadar ihtiyaç varsa, güven bakımından da babanın beraberliğine ve yakınlığına o denli ihtiyaç vardır' diyebiliriz. Bu nedenle anne ve babadan yeterli sevgiyi alamayan, istekleri sürekli duyarsız ve ilgisiz bırakılan, ihmal edilmiş çocuklar kendilerine gerekli olan güven duygusunu elde edemezler.

Aile İçi Roller ve Etkileşimler: Çocuğun kişiliğinin yapılanması ve gelişimi önce ailede başlar. Aile çocuğun ilk deney ortamıdır ve psiko-sosyal gelişim sürecinin başladığı yerdir. Bu süreç, arkadaş, okul ve diğer sosyal çevrelerde devam eder. Çocuk aile içinde ilk sosyal deneyimlerini yaşarken bu rollerin etkisi altındadır. Eğer aile içindeki roller hiç bir esnekliği olmayan kalıplaşmış katı rollere dayanıyorsa böyle bir ortam çocuğun özgüven kazanması ve kişiliğinin gelişmesi açısından uygun bir ortam olamaz. Katı rollerle çerçevelenmiş olan ailelerde yetişen çocukların haliyle, doğal eğilimleri serpilemez ve kendine özgü kişisel özellikleri gelişemez. Ancak böyle aileler dünyayı belli kategoriler içinde gören kalıplaşmış benlik yapılarına sahip bireyler yetiştirirler. Bunun aksine aile içindeki roller, duruma göre değişebilen belirli bir esnekliğe dayanıyorsa çocuğun doğal eğilimleri ve yetenekleri daha iyi serpilir, kendine özgü özellikleri daha iyi gelişir. Böyle çocuklar dünyayı çok boyutlu görebilen, özgüveni yeterli, çok yönlü bireyler olarak yetişirler.

Baskı: İnsan çocukluğunda disiplin altına alınırken maruz kaldığı yöntemlerin etkisini yaşam boyu büyük ölçüde taşır. Eğer bu yöntemler çocuğun psikolojik gelişimi açısından sağlıklı yöntemlerse, çocuk olumlu bir yapılanmaya giderek, toplumla bütünleşebilen, özgüveni olan sağlıklı bir birey haline gelir. Bunun tersi bir durumda ise psikolojik gelişimini engelleyen sağlıksız yöntemlerle çocuk özgüveni yetersiz, birtakım kişilik çarpıklıkları olan bir birey haline dönüşür. Anne, baba ya da çocuğu yetiştiren kişiler tarafından sıklıkla uygulanan ve özgüveni baltalayan yöntemlerden biri de baskıdır. Baskı genellikle 3 ana kategoride sınıflandırılır; Fiziksel Ceza, Mükemmeliyetçilik ve Yergi.

Fiziksel Ceza: Otorite baskısı altında şiddete maruz kalarak büyüyen bir çocuk doğal ve dengeli bir kişilik geliştiremez. Böyle bir çocuk, yetişkin bir birey olduğunda haklarının, benlik sınırlarının

ve sorumluluklarının pek farkında değildir. Dövülerek, sövülerek sindirilen bir çocuk yetişkin bir

birey olduğunda sürekli otoriteden çekinir ve otorite durumunda olan kişilerin yanında bulunmak

istemez. Çünkü otorite ona acı anlarını anımsatır. Kendilerinin güçsüz ve haksız olduklarına

bilinçaltında o kadar inanmışlardır ki, kendisinden başka herkesi güçlü ve üstün görürler.

Kendilerine ait görüş ve düşünceleri yoktur. Herkesi memnun etmek, herkese güler yüz göstermek

zorundadırlar.

Mükemmeliyetçilik: Mükemmeliyetçi anne babalar çocuklarına karşı genellikle çok yüksek

beklentiler içindedirler. Bu tip anne babalar bunu sürekli empoze ederler ve sevgileri başarılı

olmak gibi koşullara bağlıdır. Oysa çocuk sadece var olduğu için sevilmeli ve değerli görülmelidir.

Mükemmeliyetçi anne-babalar daha çok kendilerinin zamanında yapamadıklarını ve

başaramadıklarını yani içlerinde kalan ukdeleri çocuklarında görmek ve gerçekleştirmek isterler.

Çocuk kendisi için değil de başkası için çalışmak ve başarmak zorundadır. Yüksek beklenti, çocuğu

psikolojik baskı altına alır, huzursuz ve kaygılı yapar. İstenilen sonucu elde edemeyince anne-

babaya karşı utanç duymaya başlar. Bilinçsizce kendisinde eksiklikler arar ve giderek kendine olan

güvenini kaybeder. Böylece var olan potansiyelini de yeterince kullanamaz.

Yergi ve Sürekli Eleştiri: Kişiliği saygı görmeyen, davranışları sürekli eleştirilen ve yerilen çocuk

özvarlığını benimseyemez, kendini sevemez ve olduğu gibi kabul edemez. Giderek kendini

suçlayan böyle bir çocuk bilinçsizce kendisinden utanç duymaya başlar. Bu şekilde yetişmiş

çocukların davranışları rahat ve doğal olamaz ve bu da onların hata yapma olasılığını arttırır. Hata

yaptıkça da beceriksiz biri olduğuna iyice inanır ve özgüven eksikliğinin temelleri küçük yaşlardan

itibaren bilinçsizce atılmış olur.

Aşırı Koruma: Çocuklarını koruyup kollamak ve tehlikeli durumlarla karşı karşıya bırakmamak elbette ki her anne-babanın görevidir. Ancak sekiz yaşına gelen, normal gelişimini sürdüren bir çocuğa üç yaşındaymış gibi davranmak da normal bir yaklaşım biçimi değildir. Çocuğun üzerine aşırı derecede titreyip onu gözünün önünden ayırmama, arkadaşlarıyla oyun oynarken ona arka çıkmaya çalışma, başına bir şey gelmesinden korkup dışarıya çıkmasına ya da arkadaşlarıyla beraber olmasına, oyun oynamasına izin vermeme, kendi yemeğini rahatça yiyebilecek bir çocuğu eliyle besleyip karnını doyurma gibi tutum ve davranışlar, çocuğun gelecekte pasif, özgüvenden yoksun bir birey olarak hayata bakmasına zemin hazırlayan önemli etkenlerdendir. Anne-babasının kanatları altında el bebek gül bebek büyüyen bir çocuk, ayakları üzerinde durmada, hayatla mücadele etmede, sorunları ve zorlukları aşmada yetersiz ve güvensizdir. Böyle bir çocuk herşeyi kolayca elde etmeye alıştığından fazla sıkıntıya gelemez. Böyle bir çocuk yine aynı şekilde hayatı öğreneme, psiko-sosyal yönünü ve kişiliğini geliştiremez.

Dış Çevre: İnsan yaklaşımını en çok etkileyen ailedir. Aileden sonra okul yaşamı, öğretmen, arkadaş ilişkileri ve daha sonra da etkileşim içinde bulunduğu dış çevredir. Psikolojik gelişim süreci içinde insan özgüvenini kazanırken başta okul yaşamı olmak üzere dış çevrenin önemli ölçüde rolü vardır. Bu durum bireyin dış çevreyle etkileşime göre bazen olumlu bazen de olumsuz olarak özgüvenine yansır.

Kaynaklar:

Köknar, Ö. (2010). Özgüven Kazanmak, Arkadaş Yayınları, Ankara

Seaman, M. (2005). Herşey Seninle Başlar: Kişisel Kurtuluş Savaşınızı Başlatın, Alfa Yayınları, İstanbul

www.drsears.com

www.recreationaltherapy.com

www.teachingexpertise.com

Bazı Yazılar
Son Yazılar
ArÅŸiv
Etiket ile Ara
Henüz etiket yok.
Takip Edin
  • uz
  • Uz
  • u
  • Uz
bottom of page